Her şey olabilirdi, olma ihtimali olan her şey olurdu zaten. Yağmurdan, soğuktan, açlıktan, hastalıktan, işsizlikten, umutsuzluktan, yalnızlıktan, mutluluktan, hatırlamaktan, tanımamaktan, gülümsemekten falan söz etmiyorum. Her şey olabilirdi, diyorum. O kadar.
Güneşe aldandığımız zamanlar olmadı mı hiç bizim? İnce bir hırkayla kendimizi sokağa attığımız, sonra çok üşüdüğümüz; ama çok üşüdüğümüz. Ama işte üşüdüğümüzü itiraf etmekten korktuğumuz, sahi hiç olmadı mı bizim?
Ansızın kapılarını çalabileceğimiz arkadaşlarımız vardı, bizi görünce gülümserlerdi. Çay demlenirdi, mavi çinko demlikleri hatırlıyorum. İşe yaramaz birçok şeyi hatırlıyorum ben zaten. Ne diyordum; ansızın kapılarını çalabileceğimiz arkadaşlarımız vardı bizim, neşeyle buyur edilirdik.
Yalnızlık vardı, hep vardı o. Evlerimizin başköşesinde, masadaki üçüncü sandalyede, otobüste bir sıra arkamızda, kitapçılarda, yolculuklarda hep vardı. Olmalıydı da… Yalnızlık olmazsa yaşadığımız anın değerini bilemezdik. Sahi biz yaşadığımız anların değerini bilebildik mi?
Kitaplarımız vardı bizim, altını çizdiğimiz satırlar. Biz hayatı kitaplardaki gibi zannederdik. Öyle büyük aşklar, büyük ayrılıklar falan. Hiçbirini yaşamadık, şanslı mıydık?
Her şey olabilirdi, olma ihtimali olan her şey olurdu zaten. Kalbin atış hızını tahmin etmek imkânsızdı. Bundan söz etmiyorum ki ben. Her şey olabilirdi, diyorum. O kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder