21 Kasım 2016 Pazartesi

Kalbin acıdığı zamanlar vardır, olabilir. Kalbin gerçekten acıdığı zamanlardan söz ediyorum. Aklın yetmediği, olup bitenleri kalbine izah edemediğin zamanlar. Olup bitenleri kalbe izah edemiyorsan durum vahim demektir. Bazı sözcükler çok güzel, inanılmaz güzel. Bazı sözcükler o kadar değil. Bazı isimler mesela taze nane kokusu gibi, huzurlu. Bazı isimler asla hatırlanmamalı. Unutmak diyorum, mümkün mü? Kalbin acıdığı zamanlar vardır, olabilir. Ne diyor sevgili şair:

“Rüzgârı alıp çıkıyorum
ev senin
pencere senin
ceket senin”*


*Haydar Ergülen

17 Mart 2016 Perşembe

ANNE BENİ MOĞOL'A VER-1

17.03.2016

"Hayat normale döndü." diyorlar televizyonlarda. Yollar trafiğe açıldığı için hayatın normale döneceğini düşünüyor olmalılar. Ama hayat normale dönmüyor. O kadar çabuk normale dönmesin zaten, daha öncekilerde olduğu gibi unutmayalım. Alışmayalım.

Bunca kötülük arasında iyi ve güzel bir şeyler arıyor insan, en azından ben arıyorum. Aileme sarılıyorum, dostlarıma... Onlar iyi ki var. Kitaplardan medet umuyorum ama şarkılara hiç bulaşmıyorum. Yapmak istediğim bir sürü şey var, onlar için çalışıyorum. Çalışmak iyi.

Bir de sen varsın, bu kadar kötülük, karanlık, vicdansızlık, adaletsizlik arasında. Sen varsın. Bunca zaman sonra yine sen varsın. Uzun bir yolculuktan sonra eve dönmek gibi, ne kadar özlediğini görene kadar fark etmediğin eski bir tanıdık gibi, kıtır kıtır şekerli şeyler gibi, güzel hatıralar gibi, bir bardak demli çay gibi, akşamüstü rakısı gibi, çok sıkıntılı bir anda bir dost sesini duyup gülümsemek gibi, eski fotoğraflara bakmanın kırılgan hüznü gibi, kurabiye kokusu gibi, unuttuğunu zannettiğin bir şiiri aniden hatırlamak gibi, ıslıkla adımladığın yollar gibi, kahkahalarla gülünen kalabalık masalar gibi sana dönmek.

*İşte tam da bu yüzden, bir günlük tutmaya karar verdim senin için, bizim için.


15 Şubat 2016 Pazartesi

SAYIKLAMALAR-67987

Radyo dinlemiyorum, aylar olmuştur belki, belki yıllar. Eski radyoları toplamaya başlasam yani kendime böyle bir hobi edinsem. Evet, tamam biraz geriden geliyor olabilirim ama ben böyle de güzelim. Güzellik demişken bazı isimler ne kadar güzel Allah’ım. Bazı gülüşler de çok güzel. Bütün insanlar güzel değil şükürler olsun. İnsanlar onları sevmeye başlamadan daha güzel, Ceren söylemişti. Ne kadar da doğru, Ceren ne kadar da haklı. Sevdiğim insanların haklı olmasından çok memnunum. Aferin onlara, onlar o kadar az ve o kadar muhteşemler ki. İyi ki varlar, bazı insanlar iyi ki var.

Bakınız bazı kelimeler çok güzel, bazı kelimeler can yakıcı, bazı kelimeler can yakıcı olduğu kadar güzel. Arkamızı dönüp ne zaman gideceğimizi kimi zaman bilemiyoruz yani ben bazen bilemiyorum. Kelimelerden buraya nasıl geldik? Neyse, bunun hiçbir önemi yok. Her şeyin bir önemi var mı, olmalı mı? Sırf var oldukları için herkesin kendilerine minnet duyması gerektiğine inanlar var. Kendini güven hâlinden, yalnızca kendini sevme hâline otuz iki milisaniyede geçiyorlar. O insanları umursamayınız. Bırakınız onları, biraz kitap okuyalım mı birlikte? Size en sevdiğim roman kahramanlarından da söz ederim. Ama hiçbirinizin zamanı yok böyle şeylere. Benim zamanım var ama.


Çay demleyelim, sonra oturup küresel ısınmadan falan söz ederiz. Mutluluk ve mutsuzluğa neden bu kadar büyük anlamlar yüklediğinizi bazen anlayamıyorum. Bazen bazı şeyleri anlayamıyorum, bundan şikâyetçi değilim. Şikâyet ettiğim şeyleri değiştirmek için uğraşıyorum, başkalarına tavsiye verecek yaşa henüz gelmedim. Hadi biraz ara verelim.

30 Ocak 2016 Cumartesi

MEKTUP- 68905

Sokak köpeklerinin keşlere ahkam kestiği zamanlar da yaşadım. Sonra oturup Madredeus eşliğinde şarap falan içtim. İstersem o kadar entelektüel bir kırılma noktası da yaratabilirim, artık istemiyorum.

Herkesin birbirinin arkasından konuştuğu günlerde ben genellikle susmayı tercih ederim. Genellikle diyorum, çok mükemmel bir insan da değilim.

Masalara ve mekanlara inanıyorum mesela ben. Bazı romanlara, çoğu hikâyeye,  kimi şiirlere, birkaç filme ve bir parça şarkıya. Tanıdığım insanların çok azını seviyorum, daha da azına saygı duyuyorum. Kalbimin pirüpak olduğunu hiç iddia etmedim, bu beni iyi bir insan yapmaya yeter mi?

Tanıdığım ve sevdiğim o az sayıda insan benim için çok kıymetli, harbiden bak çok kıymetli. Bazıları kardeşim oldu benim, tek çocuk olan biri için bu o kadar önemli ki. Onların varlığı iyi geliyor bana.

Mutluluk ya da mutsuzluk gibi dertlerim yok, şu anda yok en azından. Huzurlu olmanın peşindeyim. Gerekirse mutsuz da olunur ne var ki bunda? Mutluluk da mutsuzluk da geçici değil mi nihayetinde?
Ama mesela sen mutlu ol istiyorum. Mutlu ol, iyi ol, huzurlu ol. Benimle diye eklemeyeceğim.
Bu bahsi uzatmaya gerek yok.

Seni seviyorum, bundan utanacak değilim ama bunu dayanılmaz bir ağırlık olarak boynumuza asmaya da gerek görmüyorum. Seni seviyorum hepsi bu. Daha mühim şeyler var hayatta, hep olacak.

Burası şehriyle meşhur bir mutluluk olur bazen, bir soğuk olur bazen, bir ayrılık. Burası bizimle meşhur bir aşk olsa, yok ama yok o kadar pembe hayal bize fazla.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Yorgun değilim, sarhoş değilim.


Senin hikâyende kırık bir sokak lambası olabilirim, her gün önünden geçtiğin ama fark etmediğin bir akasya ağacı, ucuz şarap sarhoşluğu, bir çıkmaz sokak, masada unutulmuş bir çakmak, bu şehrin herhangi bir ana caddesi. Basit, önemsiz, sıradan görülen tüm rollere talibim. Başrol umurumda bile değil, esas kadın falan da olmak istemiyorum. Ben senin hikâyeni seviyorum. Ben seni seviyorum, hepsi bu.
Bir sürü şey yaşanıyor. Kötü şeyler üstelik. İyi insanların başına kötü şeyler geliyor. Öyle şeyler yaşanıyor ki insan olmaktan utanıyoruz. Çektiğimiz acılardan utanıyoruz, mutsuzluğumuzdan utanıyoruz. Mutluluğumuzda da utanıyoruz. Hayatın çok basit olduğunu biliyoruz, itinayla zorlaştırıyoruz.

Bir sürü şey yaşanıyor, evet. Sonra bir akşam kan bağıyla değil kalp bağıyla bağlı olduğumuz birkaç arkadaşla oturuyoruz. Birkaç bira eşliğinde konuşuyoruz, susuyoruz, tartışıyoruz. Sonra işte gülümsüyoruz, gözlerimiz doluyor, en sarsak yanlarımız masaya dökülüyor.

Ama arkadaşlar iyidir, ama bazı arkadaşlar çok kıymetlidir.