22 Nisan 2014 Salı

Hayat büyük bir telaşla akıp gidiyor. Bazı şeylere çok kızıyoruz, kırılıyoruz, birilerini ihmal ediyoruz, gülümsüyoruz, takdir ediliyoruz, mutlu oluyoruz, fatura ödüyoruz, kredi kartı ekstrelerine şaşkın şaşkın bakıyoruz, o elbisenin o kadar pahalı olmasına sinir oluyoruz, maaş alıyoruz, bir hafta sonra yeni maaşı ne zaman alacağımızı hesaplıyoruz, telefonlara cevap veriyoruz, kalabalık sofraları özlüyoruz, kahve kaçamakları yapıyoruz, kitaplara, şarkılara tutunuyoruz, unutmaya çalışıyoruz, anahtarlarımızı o kocaman çantaların içinde bir türlü bulamıyoruz, tatil planları yapıyoruz, hafta sonunu uyuyarak mı geçirsek dışarı mı çıksak karar veremiyoruz, rakı sofralarına konuk oluyoruz, misafir ağırlıyoruz, komşu teyzelerin meraklı bakışları altında her sabah işe gidiyoruz, kalabalık otobüslerden, trafikten nefret ediyoruz, çok önemli olduğumuzu zannediyoruz, başkalarının dertlerinin yanında kafamıza taktıklarımıza sayıp sövüyoruz, başka şehirleri özlüyoruz, bağırıyoruz, ağlıyoruz, çaydan sararmış bardakları çamaşır suyuna yatırıyoruz, ekmek kızartıyoruz, her hafta üç kere rejime başlayıp beş kere rejimi bozuyoruz, fotoğraf çektirmekten itinayla kaçınıyoruz, uyuyamıyoruz, sabah işe geç kalıyoruz... Hayat büyük bir telaşla akıp gidiyor. Kendimizi en yorgun hissettiğimiz anda kapı çalıyor, en sevdiğimiz, en çok kavga ettiğimiz, en aptal, en sarsak yanlarımızı bilen, en özlediğimiz karşımızda duruyor. Sonrası bir masa, bir parça rakı, eski şarkılar, sonrası huzur, hep huzur.

10 Nisan 2014 Perşembe

Bahar geldi, etrafına bakmayı, ağaçların adını öğrenmeyi unutma. Nefes al, ayaklarını balkon demirlerine uzatıp çay içmeye az kaldı. Az kaldı evine varmaya. Seni seviyorum galiba.