26 Kasım 2020 Perşembe

Bir ay... Birbirimizi görmeden, birbirimizin sesini duymadan geçirdiğimiz en uzun süre bu ve ne yazık ki her geçen gün daha da uzayacak.

Hayat devam ediyor, diyorlar. Evet, hayat devam ediyor ama bu benim hiç bilmediğim bir hayat. Senin olmadığın bir hayatı tahayyül bile etmedim ki ben. Boşluktayım, derin bir boşlukta öylece duruyorum. 

Bana öğrettiğin, kattığın, yaşattığın her şey için çok teşekkür ederim baba, sayende o kadar şanslıyım ki. O kadar güzel hatıra var ki bana kalan, tam da bu yüzden o kadar zor geliyor ki yokluğun. Bu duruma yokluk demek de istemiyorum aslında. Ben nefes aldıkça benimlesin, biliyorum bunu.

Sen benim kahramanımsın, arkadaşımsın, gurur duyduğumsun, kalbine, vicdanına, aklına güvendiğimsin, yoldaşımsın, yol gösterenimsin, sığındığım limanımsın, koruyup kollayanımsın, koruyup kolladığımsın, sen benim canımsın. 

Sen çok güçlüsün, diyorlar. Güçlü müyüm, inan bilmiyorum baba ama ben senin kızınım. Senin kadar iyi bir insan olmam mümkün değil belki ama ayakta durmayı ben senden öğrendim. Yalnız olmadığımı, olmadığımızı da son anda öğrettin bana. O kadar güzel şey duyuyorum ki ardından, o kadar çok insan arayıp soruyor ki bizi, o kadar çok insan sarıp sarmaladı ki annemle beni... 

Annemin dediği gibi "adı gibi güzel adam"ım seni çok seviyorum. 




21 Şubat 2019 Perşembe

SAYIKLAMALAR- 291900

Bazı kelimelerin kıymetini kaybedince anlıyor insan ya da en azından ben kaybedince anlıyorum o kıymeti. Evet, biraz ahmak olabilirim.

Kaybettiğim bir kelimenin eksikliğiyle baş etmeye çalışıyorum günlerdir, günlerdir aylar önce kaybettiğim bir kelimenin eksikliğiyle baş etmeye çalışıyorum. Evet, bazı konuları biraz geç idrak ediyorum.

Benden çok genç birinden paylaşmanın ne olduğunu öğreniyorum, paylaşmanın aslında ne demek olduğunu otuz küsür yaşında öğrenmenin elbette bünye üzerinde ağır bir etkisi var. Anlatmaktan, dinlemekten, cebindeki parayı pay etmekten çok daha büyük bir anlamı varmış paylaşmanın. Siz biliyor muydunuz bunu? Bazı konuları biraz geç idrak ettiğimi zaten itiraf etmiştim.

Hata yaptım. "Hata yaptım." diyerek sorumluluğundan kaçamayacağım kadar büyük bir hata üstelik. Kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyorum, kendimi nasıl affedeceğimi hiç bilmiyorum.

Bazı kelimelerin kıymetini kaybedince anlıyor insan ya da en azından ben kaybedince anlıyorum o kıymeti.

21 Kasım 2016 Pazartesi

Kalbin acıdığı zamanlar vardır, olabilir. Kalbin gerçekten acıdığı zamanlardan söz ediyorum. Aklın yetmediği, olup bitenleri kalbine izah edemediğin zamanlar. Olup bitenleri kalbe izah edemiyorsan durum vahim demektir. Bazı sözcükler çok güzel, inanılmaz güzel. Bazı sözcükler o kadar değil. Bazı isimler mesela taze nane kokusu gibi, huzurlu. Bazı isimler asla hatırlanmamalı. Unutmak diyorum, mümkün mü? Kalbin acıdığı zamanlar vardır, olabilir. Ne diyor sevgili şair:

“Rüzgârı alıp çıkıyorum
ev senin
pencere senin
ceket senin”*


*Haydar Ergülen

17 Mart 2016 Perşembe

ANNE BENİ MOĞOL'A VER-1

17.03.2016

"Hayat normale döndü." diyorlar televizyonlarda. Yollar trafiğe açıldığı için hayatın normale döneceğini düşünüyor olmalılar. Ama hayat normale dönmüyor. O kadar çabuk normale dönmesin zaten, daha öncekilerde olduğu gibi unutmayalım. Alışmayalım.

Bunca kötülük arasında iyi ve güzel bir şeyler arıyor insan, en azından ben arıyorum. Aileme sarılıyorum, dostlarıma... Onlar iyi ki var. Kitaplardan medet umuyorum ama şarkılara hiç bulaşmıyorum. Yapmak istediğim bir sürü şey var, onlar için çalışıyorum. Çalışmak iyi.

Bir de sen varsın, bu kadar kötülük, karanlık, vicdansızlık, adaletsizlik arasında. Sen varsın. Bunca zaman sonra yine sen varsın. Uzun bir yolculuktan sonra eve dönmek gibi, ne kadar özlediğini görene kadar fark etmediğin eski bir tanıdık gibi, kıtır kıtır şekerli şeyler gibi, güzel hatıralar gibi, bir bardak demli çay gibi, akşamüstü rakısı gibi, çok sıkıntılı bir anda bir dost sesini duyup gülümsemek gibi, eski fotoğraflara bakmanın kırılgan hüznü gibi, kurabiye kokusu gibi, unuttuğunu zannettiğin bir şiiri aniden hatırlamak gibi, ıslıkla adımladığın yollar gibi, kahkahalarla gülünen kalabalık masalar gibi sana dönmek.

*İşte tam da bu yüzden, bir günlük tutmaya karar verdim senin için, bizim için.


15 Şubat 2016 Pazartesi

SAYIKLAMALAR-67987

Radyo dinlemiyorum, aylar olmuştur belki, belki yıllar. Eski radyoları toplamaya başlasam yani kendime böyle bir hobi edinsem. Evet, tamam biraz geriden geliyor olabilirim ama ben böyle de güzelim. Güzellik demişken bazı isimler ne kadar güzel Allah’ım. Bazı gülüşler de çok güzel. Bütün insanlar güzel değil şükürler olsun. İnsanlar onları sevmeye başlamadan daha güzel, Ceren söylemişti. Ne kadar da doğru, Ceren ne kadar da haklı. Sevdiğim insanların haklı olmasından çok memnunum. Aferin onlara, onlar o kadar az ve o kadar muhteşemler ki. İyi ki varlar, bazı insanlar iyi ki var.

Bakınız bazı kelimeler çok güzel, bazı kelimeler can yakıcı, bazı kelimeler can yakıcı olduğu kadar güzel. Arkamızı dönüp ne zaman gideceğimizi kimi zaman bilemiyoruz yani ben bazen bilemiyorum. Kelimelerden buraya nasıl geldik? Neyse, bunun hiçbir önemi yok. Her şeyin bir önemi var mı, olmalı mı? Sırf var oldukları için herkesin kendilerine minnet duyması gerektiğine inanlar var. Kendini güven hâlinden, yalnızca kendini sevme hâline otuz iki milisaniyede geçiyorlar. O insanları umursamayınız. Bırakınız onları, biraz kitap okuyalım mı birlikte? Size en sevdiğim roman kahramanlarından da söz ederim. Ama hiçbirinizin zamanı yok böyle şeylere. Benim zamanım var ama.


Çay demleyelim, sonra oturup küresel ısınmadan falan söz ederiz. Mutluluk ve mutsuzluğa neden bu kadar büyük anlamlar yüklediğinizi bazen anlayamıyorum. Bazen bazı şeyleri anlayamıyorum, bundan şikâyetçi değilim. Şikâyet ettiğim şeyleri değiştirmek için uğraşıyorum, başkalarına tavsiye verecek yaşa henüz gelmedim. Hadi biraz ara verelim.