24 Eylül 2012 Pazartesi

Her şeye rağmen edebiyatı seviyorum.
Eski fotoğrafları ve kartpostalları seviyorum.
Cevizli, tarçınlı kurabiyeyi seviyorum.
Annemin demlediği çayı seviyorum.
Anneanne yemeklerini seviyorum.
Soğuk Tuborg'u, buzlu rakıyı seviyorum.
Yeşil erikle bira içmeyi seviyorum.
Balıkçı yaka kazak giyen bazı adamları seviyorum.
Renklerden en çok moru seviyorum.
Bazı filmleri ağladığım için seviyorum.
Arıza adamları seviyorum.
Kitap evlerini, en çok da sahafları seviyorum.
Sakarya'daki çiçekçileri seviyorum.
Murat'la Kızılay'a kadar şarkı söyleye söyleye yürümeyi seviyorum.
Ahmet'in sesini seviyorum.
Otobüs yolculuklarını seviyorum.
Uyumayı başardığım geceleri seviyorum.
Sigara kokusunu seviyorum.
Yüzük takmayı seviyorum.
Bazı kadınların sigara tutuşlarını seviyorum.
Hafif hafif esen rüzgarı seviyorum.
Vapurları seviyorum.
Kimi zaman ağız dolusu küfretmeyi seviyorum.
Futbolu seviyorum.
Voleybol maçlarına gitmeyi seviyorum.
Bazı şiirleri, kimi roman kahramanlarını ama en çok öyküleri seviyorum.
Babamın yaptığı resimleri seviyorum.
Pazar sabahlarını, kahvaltı sofralarını seviyorum.
Sevgili şairim demeyi seviyorum.
Susmayı seviyorum.
Durmadan konuşmayı seviyorum.
Olur olmaz her şeye gülmeyi seviyorum.
Deri bileklikleri ve nazar boncuklarını seviyorum.
Bibloları, kedileri, sokak köpeklerini seviyorum.
Rakı ve balık ikilisini seviyorum.
Kendimi yanında huzurlu hissettiğim dostlarım olmasını seviyorum.
Yağmurda ıslanmayı seviyorum.
Papatyaları, fesleğenleri, leylakları ve sakız sardunyaları seviyorum.
Babaannemin anlattığı hikayeleri hatırlamayı seviyorum.
Fındıklı akide şekerini ve peynir şekerini seviyorum.
Halden sebze, meyve almayı seviyorum.
Sevinçten elimi kolumu nereye koyacağımı bilmediğim zamanları seviyorum.
Plakları, eski şarkıların bir kısmını, yeni şarkıların çok azını seviyorum.
Çocukları seviyorum.
Eski öğrencilerimi seviyorum.
Dostlarımı, kardeşlerimi seviyorum.
Sn. Antuan'ı seviyorum.
Balkonlu evleri seviyorum.
Ara sokaklara kurulan pazarları seviyorum.
Bayramlarda akraba ziyaretlerini seviyorum.
Kalabalık ve neşeli sofraları seviyorum.
Babamla el ele yürümeyi seviyorum.
Annemle balkon demirine ayaklarımı uzatıp sohbet etmeyi seviyorum.
İstanbul'u ve İzmir'i ama en çok Ankara'yı seviyorum.
Günün birinde onun yanında olacağımı düşünmeyi seviyorum.
Hayal kurmayı seviyorum.
Yazmayı bazen seviyorum.
Beyaz sabun kokusunu seviyorum.

21 Eylül 2012 Cuma

Mutsuzluğum sana dair değil, sana rağmen hepsi bu.

20 Eylül 2012 Perşembe

Evlerin arka odaları da vardır canım benim, arka odalarda ağlayan kadınlar vardır sonra. Can sıkıntısı vardır, ayakları toplayıp oturulan divanlar vardır. Ütü masaları, çamaşır sepetleri, çiçekli perdeler… Sen bunları bilmezsin elbette. Bilmek istemezsin.

Her sabah aynı güne uyanan kadınlar vardır, apartman boşluğuna bakan mutfaklarda çay kaynar. Çay kaynar, yemek kokuları siner her tarafa. Sonra yavaş yavaş kavrulmuş soğan ve salça kokularında kaybolur hayaller. Hayal dediğin nedir ki zaten canım benim?

Komşu teyzeler, her akşam kapı önüne bırakılan çöpler, çamaşır suyu, arap sabunu... Rengi solmuş pikelerde kaybolan çocukluk anıları, vitrinlerde tozlanan porselen çay takımları, uzaklardan geçen trenler, otobüsler…

Evlerin diyorum arka odaları da vardır.

18 Eylül 2012 Salı

Sevgili B.Y,

Sevgili şairim, birbirimizi tanıdığımız o günün üzerinden seneler geçti. Biz aşkın, dostluğun ve hatta düşmanlığın her halinden geçtik. Birbirimizi bildik, avucumuzdaki cam kırıklarını, neyin bizi kahkahalarla güldüreceğini, hangi türkünün eski fotoğrafları hatırlatacağını...

Kavga ettik, konuşmadık, birbirimizden başka kimsemizin olmadığı zamanlar yaşadık, içki içtik, karşılıklı sustuk, olur olmaz her şeye güldük, havadan sudan konuşmaların arasına sıkıştırdık üzüntülerimizi. Fazla söze hiç ihtiyacımız olmadı ki.

Yarım bir tebessümle hızlı hızlı adımlıyorsun sokakları. Bir şey eksik kalıyor, bir şey hep eksik kalıyor. İçindeki karmaşayı anlatmaya gerek bile duymuyorsun. Uzun parmakların artık saçlarının arasında dolaşmıyor.

Sevgili şairim, uzun boylu fırtınam sen benim çocukluğumsun, gençliğimsin, korkularımsın, yarım bıraktığım öykülersin biraz, çokça mutluluğumsun, huzursuzluğum, uyumsuzluğumsun bazen. Hayatımın orta yerindesin. Biliyorum her zaman sahip çıkamıyorum bize, hata yapıyorum, eninde sonunda başarıyorum seni kızdırmayı. Ama ben seni çok seviyorum. Kendimden öte görmüyorum seni. Sen olmasaydın hayatım nasıl olurdu, bilmiyorum.

Seni kaybetmekten korkuyorum, canının yanmasından korkuyorum. Endişe ediyorum, evet. Oysa bir sürü savaş yaran var senin, her durumda ayakta kalmayı ve hayata devam etmeyi başardın. Ama işte yine de...

Sevgili şairim, canım arkadaşım bugün senin doğum günün. Bir yaş daha alıyorsun, dilerim bu yaş mutluluk ve huzur getirsin sana. Çok ama çok mutlu ol. Sağlıklı, bol paralı ve mutlu ol.

İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın. Doğum günün kutlu olsun.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Bazılarımız özlemin ne olduğu küçük yaşlarda öğrenir. Bir otobüsün ya da trenin camından akıp giden evleri, köyleri, şehirleri yarım bir tebessümle seyreder, bazı sözcüklerin anlamını hissede hissede öğrenir.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Sevgili L.G,

Her şeyin bir zamanı vardır belki de, belki gün gelir bizim de zamanımız gelir. Neyin ne olduğunu bir sıcakken bir de içindeyken anlamazsın. Biz yine bekleyelim Eminönü'nü, İstiklali, Beşiktaşı...

Aşkın aranarak bulunan bir şey olmadığına inanıyorum. Zamanı değilse bile elbet bir bildiği var. Her şeyi unutma ki bir daha canın en baştan yanmasın.

Kış geliyor yine iki gözüm, yağmur yağacak, içimizi titreten ayazlar olacak ve biz ağzımızdan dumanlar çıka çıka türküler söyleyeceğiz.

O zaman yakın vakitte Orhan'ı ardından da rakı şişesinin dibinde kafayı bulalım cantanem.

Mektuplar İyidir- Bilmem Kaç

Sevgili E.B,

Can kardeşim kalbin zamanından söz ediyorlar, zaten herkes durmadan bir şeylerden söz ediyor. Sesler, cümleler birbirine karışıyor. Ben her zamanki gibi şaşkınım, bunca söz içinde kayda değer hiçbir şey yok sanki. Emin değilim, evet.

Aşkın zamanı var mı portakallı kek bakışlı kardeşim? Aşkın zamanı olabilir mi? İçimdeki bu sızı neden hiç geçmiyor? Onun yanında, ondan uzakta, başından beri neden hiç geçmedi, geçmiyor?

Aşkın can yakıcı olmadığını kim söylemişti, bendim o değil mi? Her şeyi unutsam kekikli kurabiyem, her şeyi unutsam.

Kimsenin bizi bilmediği sokaklar bulsak kendimize can kardeşim. Yağmur yağsa sonra, bira içsek, saçma sapan şeylerden söz etsek, kahkahalarla gülsek. Evet, özledim seni.

İstanbul'a gideceğiz yakında seninle, İstiklal'deki o kitapevine mutlaka uğrayacağız, eski fotoğraflar gelecek aklımıza. İstanbul diyorum minik su sebilim, yolculuklar iyi gelmiyor lakin bize.

Sevgili E.B, eylül toparlanıp gitmeden, efkar bizi bulmadan rakı içelim. Orhan'ı ihmal ettik, mutlaka uğrayıp bir çayını içelim. Benim canım hadi türkü söyleye söyleye Kızılay'a yürüyelim.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Bugün bir şey oldu, bu sana nasıl anlatsam ki… Birinin, çok genç birinin ölüm haberini aldım bugün. Üç gün önce karşımda oturmuş bizden istediği çalışmaları anlatıyordu.
O kısacık görüşmede tanıdım onu, bugün tekrar uğrayacaktı; olmadı. Bu kadar az tanıdığım birinin ölümü içimi acıttı, sabahtan beri sersem gibiyim. Ölüm haberleri hep böyledir, deme. Yeterince ölüm haberi aldım. Biliyorum yani… Bunun yeterincesi olur mu?

Sana ölümden söz etmek hep çok garip gelmiştir bana, belki ölümün her yüzünü benden daha iyi bildiğin için, kim bilir? Belki de uykularını yarım bıraktıran kabuslar yüzünden böyle hissediyorum. Her şey mümkün, her şey imkan dahilinde.

Hayat kısacık, hayat çok garip. Hiçbir şeyi ciddiye almamalı belki de ya da her şeyi çok ciddiye almalı.

İçim acıyor, böyle anlarda en çok sana ihtiyaç duyuyorum. Aramızdaki uzaklıktan söz edecek halim bile yok.

Hayat çok saçma, işte bu kadar.

4 Eylül 2012 Salı

Çayı akide şekeriyle içen bir kadın olmak istiyorum bugünlerde ben. Kışın mutlaka kestane şekeri yiyen, reçel yaparken kaç dakika kaynatmak gerektiğini, turşu suyunun ne zaman köpüreceğini bilen bir kadın. Yaş ceviz kabuğunun elleri boyayacağını, incir yaprağı sütünün siğillere iyi geleceğini anlatmak istiyorum dost sohbetlerinde. Zeytinyağlı yaprak sarma yapmak, kuru fasulye pişirmek istiyorum. Güve gelmesin diye kazakların arasına beyaz sabunlar yerleştirmek, ayaklarımı toplayıp pencereden sokağı seyretmek, misafirlere kahve yapmak gibi sıradan isteklerim de var. Hayatın o saçma karmaşasından, iyi insanların başına gelen kötü şeylerden, hastalıklardan, yokluktan, beterin beteri var diyerek avunmalardan, kendini dünyanın merkezi zannedenlerden, kendisi mutsuz olduğu için herkesi mutsuz etmeye çalışanlardan, her şeyi eleştirenlerden, zorbalardan, başarıyı parayla ölçenlerden, paranın önemsiz olduğunu iddia edenlerden, durmadan saf değiştirenlerden, bir şeye körü körüne bağlananlardan uzak olmak istiyorum.
Ben etekleri uçuşan elbiselerimle serin bakışlı bir kadın olmak istiyorum.

2 Eylül 2012 Pazar

İyi şeylerin olmasını istemek çocukluktur belki de, belki de onlar haklıdır. Onlar işte canım bizi bizden iyi tanıdığını iddia edenler, verdiğimiz bütün kararların yanlış olduğunu söyleyenler, kararsızlıklarımızdan şikayet edenler, onlar işte. "Keşke diye bir şey yok ki." diyen o sese inanabilsek mesela, mesela kalbimiz acımasa, mesela aşkın zamanı olmasa...
İyi şeyler diyorum, olacak. Hayat diyorum her şeye rağmen güzel... Bazen kendim bile inanmıyorum, o ayrı.