31 Mayıs 2012 Perşembe

Aşk Üzerine

Gözlerimin içine bakınca ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemedim. Bir anda

''Sana aşık oluyorum galiba'' diyiverdim

Yüzü asıldı, kaşları çatıldı ardından elindeki bardağı masaya vurdu. Dişlerini sıkıp, sesini titreterek.

''Beni sev, benimle seviş ama sakın bana aşık olma!''

''Neden?''

''Çünkü aşk insanı köpekleştirir.''


Murat Sezer

29 Mayıs 2012 Salı

Kediler, Sokaklar, Kadınlar vs. vs. vs.'den

Soğuk kemikleri unufak ediyor. Şarapçılar ve kediler sığınacak bir delik arıyor. Hayatta kalmanın ciddi bir muhasebe işi olduğunu onlardan öğrendim ben.
Asıl mevzu elbette bu değil.

Yaklaşık on bir saat önce balkondan güvercinlere küfreden alt kat komşumu izliyordum. Gün bazıları için çoktan yarılanmıştı; ama ben daha yeni uyanmıştım. Sevgilim arka odada uyumaya devam ediyordu. Akşamdan kalmaydım, başım dönüyordu. Kapı çaldı.

Soğuk kemikleri unufak ediyor. Bu gece kar yağışının başlayacağını bildiriyor haber merkezleri. Kar iyidir; hava yumuşar. Karda uykuya yenilirsen ölürsün; önce bunu öğrenir sokak çocukları.
Asıl mevzu elbette bu değil.

On bir dakika yedi saniye sonra köhne bir apartmanın demir kapısını zorlukla açacağım. İkinci kata çıkıp soldaki dairenin kapısını çalacağım.

Cigara sarmayı bir Hintliden öğrendim ben. On yedi yaşındayım. Aşkın ve devrimin kurtarıcılığına inandırmıştım kendimi. Uzun saçlı, Hintli İngilizce öğretmenimin güne kast sistemine küfrederek başladığını öğrendiğimde doğum günüme altı hafta vardı. Altı hafta sonra aşkın ve devrimin muhteşem yalanlar olduğunu fark etmiş, çarşafa dolanan rüyalar gören on sekiz yaşında bir kızdım ve İngilizce öğretmenim Mr. Ganj Ramayana’yı yatakta nasıl tatmin edeceğimi çok iyi bilmekteydim.

Dört dakikam kaldı. Dört dakika sonra sokak kapısından çok umumi tuvaletlerin kapısına benzeyen o ahşap kapıyı üç defa çalacağım, ilk ikisi uzun sonuncusu kısa vuruş…

Kapı çaldı, sevgilim zilin sesini rüyasının bir parçası sanıp sayıklamaya devam etti. Rengi çoktan solmuş siyah hırkamı omuzlarıma attım, kapının deliğinden münasebetsiz ziyaretçimizin kim olduğunu görmeye çalıştım.

Kar henüz başlamadı. Ayaz gittikçe şiddetleniyor. Bu kadar köhne bir apartmanın bu kadar ağır bir demir kapısı olmasına anlam veremiyorum. Apartmanın içi dışarıdan daha soğuk, üstelik sidik ve kusmuk kokusu insanın genzini yakıyor. Kapıyı bana söylendiği gibi üç defa çalıyorum, ilk ikisi uzun, sonuncusu kısa…

Duvara yaslanan bu bedeni çok iyi tanıyordum, yüzünü görmeme gerek yoktu. Hay aksi, daha yeni ayılmıştım. Saçım başım dağınıktı. İçki ve sigara kokuyordum. Kendime çeki düzen vermeyi nasılsa başaramayacaktım. Fazla bekletmeden kapıyı açtım.

Yan Etkiler-10

Üç gün uykusuzluktan sonra kırk sekiz saat aralıksız uyudum. Güzeldi ve evet tam kırk sekiz saatti. Rüyamda aralıksız kırk sekiz saat uyuduğumu gördüm. Bu kadar uyumayı gereksiz buldum. Ama rüya bu, fazla umursamamak lâzım. Uyandığımda hangi günde olduğumuzun farkında değildim. Balkona çıktım biraz ayıldıktan sonra. Hava kararmak üzereydi. Kuşların konuştuğunu duydum. Evet konuşuyorlardı. Dönüp uyumaya devam ettim. Rüyamda kırk sekiz saatlik uykudan uyanmış, balkona çıkmıştım. Kuşlar konuşuyordu. Rüyaları fazla umursamamak lâzım.

Mektuplar İyidir-19

Sevgili E.B,

Bu aralar bir sürü şey oluyor, başımı döndürüyor dünya. Evet, dünya benim etrafımda dönüyor.

Kolaylıklar, zorluklar, sıkıntılar, mutluluklar, kavgalar, gürültüler derken günler akıp gidiyor. Yolculukların sona ermek üzere, ne yalan söyleyeyim bu mutlu ediyor beni. En yakın arkadaşımın, can kardeşimin benimle aynı şehirde olacağını bilmek… Bak kulağa bile bir hoş geliyor.

Yaz bir türlü gelmiyor, yağmurlardan sıkılıyorum ara sıra. Sırılsıklam olduğumuz o gün geliyor aklıma, cam önündeki o masa. Bu yaz, yaz gelirse elbette, tatile gitmeliyiz belki de.
Hak etmedik mi gönlümüzce keyif yapmayı?

Eriğe düşelim can kardeşim, kiraza dalalım. Yürüyelim, konuşalım, kahkahalarla gülelim, bir miktar üzülelim. Sahaflara gidelim, mutlaka Orhan’a uğrayalım. Seni özledim.
Adlarını sevdiğimiz sokaklarda fotoğraf çektirelim, ne kadar az fotoğrafımız var seninle.

Can kardeşim kim ne derse desin bu hayat senin hayatın. Ne yapmak istiyorsan onun peşinden git. Önceliğin kendin olsun. Benim dediklerimi yap, yaptıklarımdan uzak dur demek isterdim; ama bunun için çok geç değil mi? İyice birbirimize benziyoruz kardeşim, gün geçtikçe iyice…

Yeşilin ve senin uğuruna inanmaya devam ediyorum. Bir sürü şeyi de merak ediyorum. Sana anlatmayınca hiçbir şeyin anlamı yok sanki.
Hasıl-ı kelâm can kardeşim seni özledim.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Günlük- Bilmem Kaç

Günler önce gönderdiğim maillerin ilgili kişilere ulaşmadığını ve hepsini telefonla arayarak konuyla ilgili teyit almamı rica eden bir mail aldım. Ricalardan rica beğenelim.

Mailler ilgili kişilere ulaşmadıysa içlerinden biri mailime nasıl cevap vermiş, konuyla ilgili herhangi bir açıklama getiremiyoruz elbette.

Ekranda yazılı cümlelere boş boş bakmaya devam ederken içimdeki seslerden biri bildiği bütün dillerde küfrediyor. Şu tarihte maillerin hepsinin gönderildiğini belirten bir cevap yazıyorum. Son cümle olarak telefon görüşmelerini elbette yapacağımı ifade eden…

Bilgisayar ekranına kafa atmak geçiyor bir an zihnimden, ah ben zihnimin oyunlarını ne çok severim bir bilsen.
Sonra çantamı alıp kapıdan çıkıp gitmeyi düşünüyorum, bunu yapabilirim hiçbir sorun yok bu konuda. Lâkin yarın gelip Gine Cumhuriyeti’yle ilgili o yazıya devam etmem gerekecek, üstelik daha kapak yazısını tamamlamalıyım. Yani her şeye rağmen çalışmaya devam etmeliyim.

Şu an başka bir yerde olmayı dileyen tek ben olamam, olamam değil mi? Sen de şu an başka bambaşka bir yerde olmak istemez miydin? Deniz, vapur, martılar falan değil ihtiyaç duyduğum. Şöyle güzel bir kahve, bir dilim çikolatalı pasta ve keyifli bir dost suskunluğu. Uzun uzun cümleler kurma gereği duymadan da anlaşabildiğim insanlar var benim, şanslı olduğum noktalar var.
Yağmurdan, rüzgârdan, gelmeyen yaz mevsiminden ve şu an için kendimden sıkılmış bulunmaktayım.

Başka bir bunalımda görüşmek dileğiyle yanaklarından öperim.

25 Mayıs 2012 Cuma

Bir gün telefonunuz çalabilir ve ucundaki ''Dün gece seni rüyamda gördüm. Nişanlanıyordun, hayırlı olsun.'' diyebilir. Hatta bunları söyleyen vakti zamanında bir dakika görebilmek için saatlerce yağmurun altında beklediğiniz, senelerce arayıp bulamadığınız bulduğunuzda tutamadığınız, aşkın eğer karşıdaki de severse yaşayabilecek bir duygu olduğunu öğreten kişi bile olabilir.

Bir gün en yakın arkadaşınızın beyin damarlarından birinin tıkalı olduğunu öğrenebilirsiniz ki bu aniden olabilir hiçbir hazırlık yapmanıza gerek yok. Susarsınız, sonra daha büyük susarsınız, konuşurken susarsınız, bağırırken susarsınız, gülerken...

Bir gün annenizin çok fazla vaktinin kalmadığını duyamayabilirsiniz ama hissedersiniz çünkü anneler söylemez ama evlatlar hisseder. Diliniz bağlanır, eliniz kolunuz bağlanır, yolunuz bağlanır, canınız...

Murat Sezer



20 Mayıs 2012 Pazar

Yan Etkiler-9

Bazen olur, kendini yalnız hissedersin. Yalnız da değil, düpedüz tek başına. Ne zaman kimsesiz kaldığını hatırlamaya çalışırsın. Yok işte, hafızan izin vermez hiçbir şeye. Kötü bir insan mısın? Belki. Hadi dürüst ol biraz. Evet, iyi biri sayılmazsın; ama bu seni kötü yapmaya yeter mi?
Unuttuğun, arayıp sormadığın, önemsemediğin insanlar yok muydu? Vardı, ilahi adalet de vardır işte.
Yani düpedüz tek başına kalman biraz da senin eserin. Gurur duyabilir miyiz kendimizle? Elbette.
İç sesler her zaman iyidir, demeye devam et bence. Aynı yolda hızlı adımlarla ilerlemeye devam et. Hiçbir yere varacaksın nihayetinde ve muhtemelen orayı pek bir seveceksin.
Hafif çelişkiler tam sana göre zira. Bu arada biraz önce anlatım bozukluğu yaptığın gözümüzden kaçmadı. Kaçmaz zaten. Bütün anlamlara itinayla sayıp sövesin var, arada olur. Herkese olur bu.
Hava bir açıp bir kapanıyor, tam senin havaların. Dışarı çıkıp kalabalık arasına dalsan… Uzun boylu bir ayrık otu olarak derhal fark edilirsin. Bakışların sana dönmesinden pek hoşlanmazsın; ama olsun. Sen yalnızlığı da her zaman hoş karşılamazsın ki.
Bazen olur, herkese olur bu. Sonra belki geçer. Geçtiği zamanları henüz hiç görmedin. İnanmaman normal bu yüzden.
Evet, iyi biri sayılmazsın; ama bu seni kötü yapmaya yeter mi?

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Yani

Mutsuzluktan, mutluluktan, pişmanlıktan, kızgınlıktan, yılgınlıktan, yorgunluktan, suskunluktan, sarhoşluktan, yalnızlıktan; aşkın her halinden geçtik hasıl-ı kelâm.

Falan Filan

Konuşmak istersin, çok konuşmak istersin. Sonra bir bakarsın kimse yok. Herkes nereye gitti diye düşünürsün, gerçekten var olup olmadıklarını düşünürsün. Hep yalnızmışsın gibi gelir, sanki hep tek başına. Sonra bir ses duyarsın, bir ses daha. Yalnız olmadığını fark edersin. İç sesler her zaman iyidir.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Yan Etkiler-8

Bazen, öylece, bir anda durursun. Yorulmak falan değildir bahanesi, sadece durursun. Sen durdun diye zamanın, hayatın, insanların durmasını, durmayı geçtim yavaşlamasını beklemezsin. Olmayacağını bildiğin için beklemezsin belki de. Ama biraz, çok az yani istersin. Seninle birlikte dursunlar, öylece. Yorgunluktan falan değil, sadece bir adım daha atmak içlerinden gelmediği için dursunlar.
Bazen kalbin her zamankinden hızlı çarpmaya başlar, ağzını sıkı sıkı kapatmazsan kalbinin dudaklarının arasından uçup gideceğini zannedersin. Bazen olur bu, dudaklarının arasından uçup gider. Sözcüklere sen bile inanamazken karşındaki nasıl inansın? Hay Allah, bir türlü cevap bulamazsın. Cevap bulamadığın onca soru içinde bir tek bu kalbinden kalan boşluğa yerleşir. Ağırlık can yakıcıdır, çocukluğundan bilirsin. Ve elbette bilirsin kalbin sadece kan pompalamaya yarayan bir organ olduğunu.
Kırık kürek kemiğinin acısından söz edersin bir akşam, bir balkon, bir müzik, biraz rakı eşliğinde. Aynı kemiği üç kere kırmayı nasıl becerdiğini merak eder karşındaki. Hafif bir kahkaha atarsın. Hafif kahkahalar atmayı Egeli bir adamdan öğrendiğini kimselere anlatmazsın.
Bir yanda deniz, bir yanda adını bir türlü öğrenemediğin bin çeşit ağaç, çiçekler, elbisenin eteklerini hafifçe havalandıran bir esinti, etrafında sevdiğin insanlar, çay, kahve, rakı, şarap, zeytinyağlı yemekler, sohbet, arkalardan bir yerlerden gelip kulağa yerleşen bir şarkı, eski günler, yeni ama az sonra eski sayılacak hatıralar, hatalar, ahmaklıklar, yaralar, izler, geçici, uçucu şeyler, kokular, yüzler, fotoğraflar ne varsa biriktirilen hepsinin buluştuğu ahşap bir masa, mor kareli bir masa örtüsü hayal edersin.
Bazen, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayallere sırf çok güzeller diye bağlanırsın. İhtimalleri hesaplamayı mühendislere bırakırsın. Mühendislere ihtimallerden söz etmemek gerektiğini kim söylemişti, bir an hatırlayamazsın.
Herkese, her şeyi anlatamazsın. Anlatmak istediklerin çok uzaklarda olur bazen. Sessizliğe ve yokluklarına alışırsın. Alışmamanı söyler birisi. Mutsuzluğun ona dair değildir oysa ona rağmen mutsuzsundur. Güvenmezsin; ama inanırsın sözlerine. Tam kıvamında çelişkiler her zaman hoşuna gitmiştir zaten.
Bazen, öylece, bir anda durursun.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Mektuplar İyidir-18

2 Mayıs

Sevgili E.B,

Bir şeyler oluyor. Bir şeyler hani böyle çilek reçeli gibi, cevizli kurabiye, fındıklı akide şekeri gibi. Yani işte böyle tatlı, eski zamanlar gibi değil ne yazık ki. Çocukluğu özlemeyi saçma bulmakla bulmamak arasındaki ufak tefek çelişki gibi, "Bir bira içip eve gideceğim." cümlesindeki imkânsızlık gibi. Bir şeyler oluyor. Açıklamak zor sanki, susmak her zamanki gibi daha kolay. Sonra her şey düzelir belki.

Bugünleri gülerek anarız, "Zamanında ben de yaşadım bunları" diye başlayan teselli cümleleri kurarız. Belki.

Şimdilik yalnız ölmenin zorluğundan dem vuracağım can kardeşim. Sen kolayını anlatana kadar işte.
Sonra sen geleceksin, sonra yaz gelecek, sonra deniz ve tatil hayali, sonra günü birlik gidişler dönemeyişler, sonra satılan kitaplar, sonra fotoğraflar…
Ve bir bakmışız gülerek anlatıyoruz; “Biz de geçtik bu yollardan, inan bana geçecek.”
Kırık olsa ağrıdan duramazdık zaten, duramazdık değil mi?