16 Ekim 2012 Salı

Şimdi olay tam olarak şöyle gelişti. Ben inandığım her şeyin ama her şeyin yerle bir olduğunu gördüm. Sonra inanacak yeni şeyler buldum elbette, sonra onların da yerle bir olduğunu gördüm. Sonra bir şeylere inanmaktan vazgeçtim, hatta kendime bile.
Sonra... Eve döndüm. Ev diyorum, huzur diyorum, tanıdık bildik diyorum, kötüyse de benim kötüm diyorum, sevinç diyorum, sakinlik diyorum, ev diyorum, evim diyorum.

9 Ekim 2012 Salı

Hani bir şeyler, nasıl yani böyle hafif şekerli bir tat, kıtır kıtır olur ya. Bilirsin işte, tam da öyle. Hafif şekerli, kıtır kıtır bir tat damağımda. Çok yorulmuşum da böyle dinlenmişim gibi, o yorgunluğun mahmurluğu hâlâ üzerimdeymiş gibi. Sonra hava kapalıymış da kendime kahve yapmışım da sokağı falan seyrediyormuşum gibi, elimdeki kitaba arada bir dalıp gidiyormuşum gibi.
Kalabalık bir barın arka bahçesinde, çalan yüksek sesli müziğe aldırmadan kulaklıkla arabesk dinliyormuşuz, sigara üstüne sigara yakıyormuşuz, beyaz leblebiyle rakı içiyormuşuz, şaşkın bakışlara hiç aldırmıyormuşuz gibi.
Yani düpedüz mutlu gibi.

5 Ekim 2012 Cuma

Dışarda akıp giden bir hayat var, koşturmaca var sonra, sıkıntı var, trafik var, kızgınlık var... Var da var; ama evde huzur var. Huzur mutluluk demek, bunu anlayabilmek için etinin kesilmesi gerekiyor. Öyle kocaman yara izleri falan...
Evde huzur var, evde mutluluk var. Evimdeyim, nihayet.
Ve evet, seviyorum.