8 Şubat 2012 Çarşamba

Ve İşte Tam da Bu Yüzden

"Soluk bir ses var kentte. Yağmur yağıyor üstelik. Romantizmle ilgisi yok, kahpe bütün terimler. Yemin ederim arzu ederseniz.
Bu sabah neşeli uyanmıştım aslında. İnanmazsınız ıslık bile çalmıştım. Balkon demirlerine ayaklarımı uzatıp çay içmiştim. Evet, elbette biraz rom katmıştım çayın içine. Sokaktan geçen çocukları seyretmiştim. Kuşlar uçmuştu, laf aramızda sevmem ben güvercinleri. Yine de ses etmemiştim kanat çırpışlarına. Ilık bir rüzgâr vardı ve arka odada sevdiğim adam uyumaktaydı. Adam akıllı mutluydum yani. Güneş yükseliyordu, servisler uykusu açılmamış insanları camekânlı iş yerlerine taşıyordu.
Telefon çalmıştı sanırım ya da alt kat komşum başını kaldırıp usul bir küfür savurmuştu. Bir şey dağıtmıştı toz pembe bulutları.
İçeri girdim. Sessizce yaklaşıp sevgilimi boynundan öptüm. Uyanmadı. Uykusu ağırdır her daim. Uykusunda konuşur. Türlü kadın adları sayıklar. Umursamam. Bilirim beni sevdiğini. Hiç olmadı ihtiyaç duyuyordur bana, eminim bundan. Yeterli benim için, ötesini aramam.
Zira ilişkilerin ve aşkın geçiciliğine inanırım. Bu yüzden sigara her şeydir, erkekler hiçbir şey."
Müge Şenöz
"Aşkın geçici bir heves olduğundan söz edilen içki âlemlerini derhal terk ediyorum. Zihnimi temize çekmek niyetindeyim. Saat iki elli dokuz ve ışıkları kapalı bir takside havaya sıkılan kurşunların hızını hesaplamaktayım. Sevgilim kabul etsen de etmesen de hayatın tam ortasında salınan bir hikâye yazmaktayım. Ben bu ruh halini,affedersiniz, orospulardan peydahladım."
Müge Şenöz

6 Şubat 2012 Pazartesi

3 Şubat 2012 Cuma

Kardeşlik Türküsü

''...Bir gün aniden çıktılar ortaya, başlarda pek umursayan olmadı. Kimisi dağıtılan kömürlerden zehirlenenler dedi, televizyonlar maymun gribi olduğunu söyledi, sahte rakıdan zehirlenmişlerdir diyen oldu. O sıralar deniz anasından kaşar peyniri, sülükten sucuk yapıldığına dair haberler çıktığı için başlarda kimse inanmadı. Kısa sürede sayıları arttı, sokaklar paramparça insan cesetleriyle, sağa sola saçılmış metrelerce bağırsakla doldu. Kafanı camdan çıkarsan hart diye kulağını ısırıyordu namussuzlar. Yaşlılar bu garip yaratıklara ilk başlarda ''komünist, anarşist'' gibi yakıştırmalarda bulundular. Herkes bir şeyler söyledi ama kimse ne birbirinin söylediklerinde ne de gördüklerine inanabildi uzunca bir süre.

Ortada ne ordu, ne polis ne de meclis kalmıştı. Memleketin tüm tersanelerine girilmiş, dört bir yanı cebren ve hileyle değil, vahşet ve zulümle ele geçirilmişti. Yakınında zombiyi gören tabana kuvvet kaçıyordu, zalım zombiler de yakaladıklarını Allah yarattı demeden yiyorlardı...''

MURAT SEZER

Pazar Gecesi Sineması

"- Adam birden 360 derece döndü.
- Yani her zaman davrandığı gibi davrandı.
- Anlamadım?
- 360 derece döndüyse her zaman durduğu yere geri gelmiştir. Aa…Her zamankinden farklı davrandığını anlatmak istiyorsan 180 derece döndü demeliydin.
- Her şeyi çok biliyorsun sen de!
- Her şeyi çok bilmiyorum, bazı şeyleri çok biliyorum.
- İyi halt… Tövbe tövbe…
- Bir sigara versene
- Bazı şeyleri çok biliyorsun; ama sigara almayı bilmiyorsun.
- Sürekli sigara içmiyorum ki paket taşıyayım.
- Benim yanımdayken sürekli sigara içiyorsun maşallah.
- Mesele o değil de hacı dinlediğimiz şarkılar yüzünden böyleyiz biz."
Müge Şenöz

Masumiyet

''...Dikkatlice süzdüğümde, yaşlılıktan çökmüş elmacık kemiklerini, sabanla sürülmüş toprak gibi derin yüz çizgilerini, tütün içmekten sararmış bıyıklarını fark ettim. Ancak hiçbirine Atatürk kaşlarına ayırdığım vakti ayırmadım. Annem terliklerinin tıkırtısını, çay kaşıklarının şıkırtısına karıştırarak kapıdan girdi. Oturup, amcaya sohbet etmeye başladılar. Bu arada televizyonun sesini kısmamız için iki kez ılık süt kıvamında uyardı üçüncüsünde kırbaç şaklatır gibi azarladı. Ben de televizyondan sıkılıp onların sohbetine kulak misafiri oldum. Annem ne sorarsa ''evet, iyiler, hayır, Allah'a şükür'' gibi kısa cevaplar veriyordu. Atatürk boşuna dememişti ''Köylü milletin efendisidir'' diye. Adam o kadar efendiydi ki ağzı var dili yoktu. Bana en efendi en akıllı insanın çok konuşmayan insan olduğunu kafama çaka çaka annem öğretmişti...''

MURAT SEZER

Pseudocyesis, Glisemik İndeks ve Prolaktin Hayatımı Mahvettin

"Mayıstı, evet bakın bundan çok eminim. Yağmur falan yağıyordu, yazın ne zaman geleceğinden söz ediliyordu orada burada. Ben her şey gibi bu konuyu da duymazdan geliyordum. Garsonlarla değilse bile EGO şoförleriyle kavga ediyordum. “Alo Şikâyet” hatlarını arıyordum durmadan, müşteri temsilcileriyle yaptığım görüşmeler güvenliğim açısından kaydediliyordu. Polis mutlaka birilerinin telefonlarını dinliyordu, hiçbir dalga da gözaltına alınmıyordu tanıdıklarım. Oysa tanıdığım herkes, herkes olmasa da tanıdıklarımın birçoğu, birçoğu değilse de en azından üç tanesi acayip serseriydi. Serserilik elbette takdir edilen bir meziyet değildi."
Müge Şenöz

1 Şubat 2012 Çarşamba

Kimiz Biz?

Edebiyatla ya da topyekün sanatla ilgilenmeseydik, tek derdimiz taze fasulyenin kılçıkları olsaydı. Çok mutlu olabilirdik belki de. Şarkılardan, şiirlerden, romanlardan medet umuyoruz oysa. Hikâyelerin kafa karıştırdığını, filmlerin yalan söylediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Sıradan dertlerimiz var, herkes gibi. Para kazanmak, faturalarımızı ödeyebilmek gibi. Birini çok sevip kalan ömrümüzü onunla geçirmek, fotoğraflarda güzel çıkmak, gerektiği anda akıllıca cevaplar verebilmek, uyuyabilmek, uyuyabildiğimiz nadir gecelerde kâbus görmemek, geç kalmamak, gereğinden güçlü cümleler kurmamak gibi.
Futbolu seviyoruz, uzatmalarda gol atabilen takımlara hayranlık duyuyoruz. Orta sahadan top süren, rakibine çalım atan golcüleri örnek alıyoruz. En çok Zidane'ı seviyoruz. Zira "siz bir mahalleden çıkabilirsiniz lakin mahalle sizin içinizden çıkmaz."
Ayyaşları, delileri, çocukları seviyoruz. Tüm entelektüeller gibi kedileri bir de. Post modern romanları tahlil edebilsek de modern resimden anlamıyoruz. Cahilliğimizle gurur duymuyoruz. Bilmediğimiz şeyleri mahcup mahcup listeliyoruz. Aynı mekanlara gidiyoruz, mekanlara inanıyoruz.
Daha güzel, daha yakışıklı, daha akıllı, daha becerikli olsaydık hayatımız nasıl olurdu umursamıyoruz.
İnatla hayal kuruyoruz, seviyoruz, güveniyoruz, okuyoruz, konuşuyoruz ve yazıyoruz.