30 Temmuz 2012 Pazartesi

Karışık Zihin Sayıklamaları

Fener alayları vardı bir zamanlar, sonra işte karışık sebze kızartması yapılırdı domates soslu. Akşamüstü çayları, akşam balkon sefaları, çekirdek çitlemeler falan. Yok yok, her daim geçmişi özleyenlerden değilim. Geçmişi, çocukluğu özlemenin saçma bir yanı olduğuna bile inanırım. İnanırım da öyle sere serpe geçen yazlar vardı, güzeldi. Birden hatırladım, bir an özledim. Geçti.

Yaz Sıcakları, Kış Soğukları ve Vişneli Çay Tarifleri

Mevzu o değil de... Hayatı gereğinden fazla ciddiye alma fındıklı kahvem, beni hele hiç ciddiye alma. Kendini ama mutlaka ciddiye al, sen ki konuşan kargaların pirisin, sen ki her konuda fikir sahibisin. Neticede mükemmelsin erikli poğaçam, karanlık kapılar senden sorulur elbette, hayaletlerle başın dertte.
Sen boş ver bunları, trafikte hep yeşil ışık yanıyor sana. Boşuna değil radyoda hep sevdiğin şarkılara denk gelmen. Dedim ya ışıklı çikolatam kendini ciddiye al, bolca.
Beni burada kendimle bırak, arkana bile bakmadan uzaklaş. Beş çayım seni merak eden çocukkadınlara cümleten selam ederim.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Sevgili E.B,

Can kardeşim uzun zamandır sana mektup yazamadım. Hayat ilginç yüzleriyle arz-ı endam etmekte bu aralar, biliyorsun. Bildiğini biliyorum.

Sıcaklarla başımız dertte; ama hayat güzel be canım. Zaman zaman hatta çoğu zaman umutsuzluğa kapıldığını biliyorum, için sıkılıyor farkındayım. Ama her şey güzel olacak. Bu öylesine bir his değil. Her şey güzel olacak, biliyorum bunu.

Sen üzülünce benim içimde bir şeyler paramparça oluyor can kardeşim. İstiyorum ki sen hep mutlu ve huzurlu ol, hiçbir şey canını sıkmasın, kalbin kırılmasın. İstediğimiz her şey gerçek olmuyor ne yazık ki ve ne iyi ki... Yaşanan sıkıntılar şekillendiriyor aslında bizi.

Sevgili E.B,

Yolculukların bitti nihayet, tekrar aynı şehirdeyiz. Ben bu yüzden çok mutluyum mesela. Hadi ama gülsene...

17 Temmuz 2012 Salı

Ecce Homo

Hepiniz vefasız sevgililerden, insanların iki yüzlülüğünden, yarı yolda bırakıp gidenlerden, sevip de sevilmemekten, insanların ne kadar kötü ve çıkarcı olduğundan söz ediyorsunuz. Peki siz kaç kişiyi yarı yolda bıraktınız, kaç kez kalp kırdınız, kaç kişiyi bir gün lazım olur diye rehberinizde tutuyorsunuz, kaç kez sizi çok seven âşıklarınızı size zulmedenlere tercih ettiniz?

Hepimiz kötüyüz esasında, hamurumuz kötü ve biz bunu saklayabildiğimiz kadar iyiyiz. Yalan söyleriz, zulmetmekten zevk alırız, sahte gülücükler dağıtırız.

Vİcdandan bahsediyoruz, peki nedir vicdan? Vicdan, yaptıklarımızı birinin bileceğine dair içimizdeki korkudur. Öyle derine saplanmıştır ki korku neden korktuğumuzun farkına bile varmayız.

Hepimiz kötüyüz esasında tek farkımız bunu saklayabilenlerimizin olması.

Murat Sezer

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Kendime Mektuplar, Sayıklamalar Falanlar Filanlar

Ah benim canım, birini sevmek öyle zor, çetrefilli bir mesele değil ki. Olmamalı, basit bir şey nihayetinde sevme eylemi. Canın yanıyor muhtemel ki, ayrılıklar zordur zaten. Kolay olanını görmedim, özlenir. Ama ilişki boyunca senin canını yakan, bunu bile isteye yapan, her seferinde özür dileyen; ama aynı hataları yapmaya devam eden, özgüven eksikliğini senin üzerinde baskı kurarak gidermeye çalışan, seni senden iyi tanıdığını iddia eden, adam olmanın cinsiyetle bir ilgisi olmadığını anlayamamış, hayatı iyi bildiğini söyleyip duran o çocuk adamı, o sözde yaralı ruhu ayrıldıktan sonra muhteşem, ilgili, anlayışlı âşık rolüne büründürme. Sahi böyle nadide bir öküzle neden birlikte olmaya devam ettin ki? Neyse zaman zaman hepimiz zihin tutulması yaşarız.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Mevsim Falan

Yaz işte, sıcak falan. Açık pencereler, uçuşan perdeler, balkondan balkona hal hatır sormalar, akşamüstü çayları, soğuk soğuk meyveler, sokak köpekleri, kediler, hafif, tatlı bir esinti, kareli masa örtüleri, fesleğen saksıları, ortancalar, rengârenk fenerler…

Hayat bazen çok keyifli, her zaman değil ama. Mutluluk bazen balkonlu bir ev demek. Buradan bütün mimarlara sesleniyorum, evleri balkonlu tasarlayın; ama ince uzun balkonlar olmasın. İnce, uzun balkonlar kullanışsız zira.
Hayat işte keyifli. Mutluluktan ağlamak ne demek bir-iki gün sonra ondan da söz edeceğim.

Hadi balkona çıkalım.

6 Temmuz 2012 Cuma

Mesai Kavramının Getirdikleri-1

Sabah sabah ekranın karşısında olmak, telefon trafiğinin çoktan başlamış olması… Çay, açık pencereden gelen hafif bir serinlik, ojeli tırnaklar. Çalışma hayatını özlemiş olabilir miyim? İmkân dâhilinde. En çok kullandığım sözcük bu işte, imkân ya da olasılık, ne derseniz işte.

Dergi baskıya gidecek bir iki gün içinde. Reklam sayfalarının tasarımları bitmek üzere. İçimde garip bir heyecan. Yeni yeni insanlarla tanışıyorum, bu iyi bir şey mi hiç bilmiyorum.

Dergi diyorum keyifli bir iş. Editör olmak da çok havalı, sadece söylerken.
Bi çay daha içelim…

4 Temmuz 2012 Çarşamba

" - Bu dünyadaki en güzel yer neresi, biliyor musun?
- Neresi?
- Kay biraz kenara... "

Facebook denilen o güzide(!) ortamda her gün binlerce farklı versiyonuyla arz-ı endam eden bu cümle şimdi durduk yere neden canımı yaktı ki?
Güzel mi? Daha güzel cümleler okumuşluğum, duymuşluğum var. Çok mu doğru? Belki...
Bir şey var işte, hatırlaması zor da gelse... Bir şey...
İçimde arabesk sesler, arabesk iyidir. Dinlenmeli...
Mesajı verdik, dağılabiliriz gençlik. En güzel yer? Yok öyle bir yer, artık.
O değil de E.B geldi, sonunda. Mutluyum.)