19 Ağustos 2014 Salı

178964


Şehrin üvey evlatları değiliz, korkunç çocukluk travmalarımız da yok, iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın hiçbir anlam taşımadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz hepsi bu. Evet, yalan söyleriz. Birilerini aldattığımız da olmuştur, aldatıldık da; ama bile isteye kimsenin canını yakmadık. Bu, bizi iyi insanlar yapmaya yetmez elbette. Canını yakmak isteyip de yakmadıklarımız, bizi birer erdem timsali haline getirmez.

Bazı şehirlerin ağır aksak bir ritmi vardır. Kalp atışların yavaşlar, o kadar yavaşlar ki üç dakika önce öldüğüne inandırabilirsin kendini. Arka sokakların kana zarar bir tadı vardır mesela, sentetik uykular peşinde koşarsın. Hayır, bu keşlere övgü hikâyelerinden biri değil. Gerçi şu hayatta en çok ayyaşlar, deliler ve çocuklar sevilmeli.

Tanrı’ya inanıp inanmamak arasında gidip geldiğin zamanlar vardır ya hani, mutlaka yaşamışsındır. İsyan edersin, kabul edemezsin, bağırırsın, kime hesap soracağını şaşırsın. Bu, bize hiç olmaz. Biz her durumda ve her şartta sadece kendimizi suçlarız. Başka kimi suçlayabiliriz ki zaten?

Mutluluk, mutsuzluğun seyreltilmiş halidir. Bence, sen de kendini kandırmaktan vazgeçmelisin kaptan.