30 Ocak 2014 Perşembe

Suskunsunuz, geceler boyu suskun. Takdir ediyorum dirayetli suskunluğunuzu. Kederli yalnızlıktan söz edebilirdim size, bıkıp usanmadan hayatın kötücül yanlarından dem vurabilirdim. Ama hayat çok büyük. Bakın az sonra hava kararacak, karanlık her zaman güzel.

Sonra bir evde akşam sofrası kurulacak, çay demlenecek, misafir ağırlanacak. Mutsuz olacak onca sebep varken huzurlu olmaya yetmez mi bir bardak demli çay? Ah, elbette büyük cümlelerin peşinden koşmayı seviyorum.

Sakin sakin yürümeyi öğrenmek istiyorum mesela ben, ya siz neyi öğrenmek istiyorsunuz? Çok yorgunsunuz belki de.

21 Ocak 2014 Salı

Bilmediğin ne kadar çok şey var, iyi ki bilmiyorsun. Bilmek zalim bir yüktür kimi zaman. Başının ağrısı geçmiyor, ne yaparsan yap geçmiyor işte. Kafanı duvarlara vurmak istiyorsun, kafanı duvarlara vurmanın hayali çok güzel geliyor sana birden. Kanın akış hızını hesaplıyorsun,  parmak hesabıyla bulunamayacak kadar hızlı olduğuna karar veriyorsun sonra. Sigara yakıyorsun, pencere kenarındaki en sevdiğin koltuğa oturuyorsun. Sen çoğu zaman insanlardan daha çok eşyaları seviyorsun. Vefasızlıktan söz eden herkesi köşe başında vurmak geliyor aklına, kendinden başka birine zarar verme fikrini sevmiyorsun. Miden bulanıyor, kalkıp çay demliyorsun. Çay kaynaya dursun bir kenarda, bir şişe şarap açıyorsun. Beyaz  şarap içen bazı kadınların yapmacık olduğuna inandırıyorsun kendini. Bazı kelimelerin ne kadar garip olduğunu düşünmeyi başka bir zamana bırakıyorsun. Şarap kadehini bir kenara koyup çamaşırları makineye yerleştiriyorsun. Beyazlarla renklileri ayrı yıkamanın ehemmiyetinden söz eden iç sesini annene benzetiyorsun, özlem burnunun direğini sızlatıyor. Çayın altını kapatıyorsun,  şarabı yarım bırakıyorsun. Yarım bıraktığın her şeyin gün gelip senden hesap sormasından korkuyorsun. Korku mideni daha çok bulandırıyor. Arka odalara sığınıyorsun, eski bir divana boylu boyunca uzanıyorsun, üzerinde kırmızı kareli bir battaniye. Perdeden sızan  gündelik hayatı seyrediyorsun bir süre, göz kapakların ağırlaşıyor sonra. Rüyasız bir uykuya dalıyorsun.

16 Ocak 2014 Perşembe

Çok sadece çok, az değil ama; oldukça çok değil, sadece çok.


13 Ocak 2014 Pazartesi

İçimdeki sesler durmadan konuşuyor, bunun hayra alamet olamayacağını bilecek kadar yaşlıyım. Yorgun değilim, hayır, canım da sıkılmıyor. Bu başka, bambaşka bir hal.
Mesela kışın en soğuk gününde aklına birden bire kütür kütür yeşil erikler gelmiş gibi. Yağmurlu bir sabah uzun zamandır  görmediğin bir arkadaşının adını sayıklayarak uyanmak gibi, günün en yorgun anında radyoda en sevdiğin şarkıya rastlamak gibi, kalabalık bir caddenin orta yerinde aniden duruvermek gibi, hafif bir baş ağrısı, tatlı bir uykusuzluk gibi, kalabalığın içinde eski bir tanıdığın yüzünü bir an seçip sonra kaybetmek gibi, ağızda kalan buruk bir tat gibi, o tadın dayanılmaz çekiciliği  gibi...
Efkarlı şarkılar her daim güzel.