21 Ocak 2014 Salı

Bilmediğin ne kadar çok şey var, iyi ki bilmiyorsun. Bilmek zalim bir yüktür kimi zaman. Başının ağrısı geçmiyor, ne yaparsan yap geçmiyor işte. Kafanı duvarlara vurmak istiyorsun, kafanı duvarlara vurmanın hayali çok güzel geliyor sana birden. Kanın akış hızını hesaplıyorsun,  parmak hesabıyla bulunamayacak kadar hızlı olduğuna karar veriyorsun sonra. Sigara yakıyorsun, pencere kenarındaki en sevdiğin koltuğa oturuyorsun. Sen çoğu zaman insanlardan daha çok eşyaları seviyorsun. Vefasızlıktan söz eden herkesi köşe başında vurmak geliyor aklına, kendinden başka birine zarar verme fikrini sevmiyorsun. Miden bulanıyor, kalkıp çay demliyorsun. Çay kaynaya dursun bir kenarda, bir şişe şarap açıyorsun. Beyaz  şarap içen bazı kadınların yapmacık olduğuna inandırıyorsun kendini. Bazı kelimelerin ne kadar garip olduğunu düşünmeyi başka bir zamana bırakıyorsun. Şarap kadehini bir kenara koyup çamaşırları makineye yerleştiriyorsun. Beyazlarla renklileri ayrı yıkamanın ehemmiyetinden söz eden iç sesini annene benzetiyorsun, özlem burnunun direğini sızlatıyor. Çayın altını kapatıyorsun,  şarabı yarım bırakıyorsun. Yarım bıraktığın her şeyin gün gelip senden hesap sormasından korkuyorsun. Korku mideni daha çok bulandırıyor. Arka odalara sığınıyorsun, eski bir divana boylu boyunca uzanıyorsun, üzerinde kırmızı kareli bir battaniye. Perdeden sızan  gündelik hayatı seyrediyorsun bir süre, göz kapakların ağırlaşıyor sonra. Rüyasız bir uykuya dalıyorsun.