Efendim yeni bir telefon aldım kendime. Kırk beş buçuk ay taksitle. Dokunmatik ekranlı bir telefon. Gerçi dokunmatik telefon benim neyime değil mi? Telefonu sadece sağ elimin serçe parmağıyla kullanabiliyorum, o kadar yetenekliyim yani.
Yeni bir telefon aldığımı fark eden arkadaşlarım –ki fark etmeleri hiç zor olmuyor, eski telefonum otuz iki saniyede bir kapanıyordu- bir ara cümle daha –telefonla konuşurken fark eden arkadaşlarım- telefonumun markasını soruyor. Zımbırtı diye cevap veriyorum. Bu soru kolay elbette, ardından dananın kuyruğunu kopma noktasına taşıyan o soru geliyor. Modeli ne? Bilmiyorum ki ne…
Ivır zıvır 700 mü, bilmem ne s mi? Yahu bilmiyorum, bu meretin bir yerinde de yazmıyor ki, kutunun üzerinde yazıyordu; ama o kutu çoktan geri dönüşümde. (Geri dönüşüm meselesi mühim.)
Benim arkadaşlarım pek bir enteresan sorular devam ediyor. Android mi? Android ne? İşletim sistemi. Haa, bilmiyorum ki. 3G peki? Var, galiba, yani sanırım, olabilir. Sim kartı takınca mesaj gelmedi mi? Geldi galiba. O mesaja baksana… O mesajı sildim ben. Ya o telefonun mesaj kutusu nerdeyse sınırsızdır. Öyle kalabalık sevmiyorum ben. Dün fotoğraf çektim, öyle kendi fotoğraflarımı da çektim dur sana göndereyim. MMS atma ya küçücük görünüyor. Telefonunun ekranı mı küçük, benimki eşek kadar yani, fotoğraflar öyle küçük görünmüyor. MMS gönderirken fotoğrafın boyutu küçülüyor, ekran eşek kadar da olsa küçük görünür. Hımmm, yine de benim telefonun ekranı eşek kadar.
Bu konuşma karşıdaki arkadaşın sinir krizi geçirmesiyle son buluyor. Sakın yukarıdaki konuşmaya bakıp teknoloji özürlü olduğumu düşünmeyin. Bir zamanlar “Eğitim Teknolojileri Danışmanı” olarak çalışmıştım. Bilgisayarı kendi kendine öğrenen bir neslin evladıyım. Öyle program indirmek yüklemek falan meziyetlerim arasında. Bilgisayarımın kaç ram olduğunu bilmem. Bilmem gerekmiyor. Ama kuzey köprüsünü bilirim. Eski sevgilim bundan seneler evvel bilgisayar kullanmayı öğretmeye karar vermişti bana. Bilgisayarın kasasını açıp anlatmıştı. Bak bu kuzey köprüsü. Malabadi Köprüsü vardı bir de. Anasının ellerinden öptüğüm sanki ben bilgisayar tamircisi olacağım. Anlatsana bana worddü, exceldi falandı filandı. Zaten hatasını çabuk fark etti, akıllı bir adamdı. Benden ayrılması ne kadar akıllı olduğunun bir kanıtı. Sonra işte tek başıma öğrendim bilgisayar kullanmayı.
Sinir krizi geçirmeyen birkaç arkadaşım kaldı. Buradan onlara sesleniyorum, telefonumun markasını ve modelini merak etmeyin. Otuz iki saniyeden uzun konuşmamızı sağlıyor ya gerisi teferruat. Ben birazcık salak olabilir miyim? Cevabınızı pek de merak etmemekteyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder