Kelebekler falan vardı, sonra çiçeklerden de söz edilebilirdi. Yeterlilik kipiyle çekimlenen bir hayatın sonu nasıl olurdu? Yani bütün bunların cevabı yoktu, olmalıydı. Sonra apartman boşluğu vardı, korkutucuydu. Kafasız adamlardan söz ediyordu babam, kafasız adamların yollarını nasıl olup da bulduğunu bir türlü anlamıyordum. Babam gri takım elbise giyiyordu ve Sean Connery’den çok daha yakışıklıydı, yemin ederim ki. Sonra sabah oluyordu, sabah hep çok çabuk oluyordu. Uykum yastıkta kalıyordu. Önce Galatasaray Hasan Vezir’i kaçırıyordu, sonra Fenerbahçe Semih’i. Sonra biz kulağımız radyoda maç dinliyorduk.
Birileri evleniyordu, Kurtuluş Parkı’nın etrafındaki duvarlar yıkılıyordu, Ulus’taki Akman pastanesi sosisli sandviç yapıyordu. Sandviç diye yazılıyorsa neden sandöviç diyordu bazıları?
Mavi trenler, permiler, yaz tatilleri, kırmızı bavullar, şekle girmeyen kıvırcık saçlar, çekme çikolatalar, kırmızı fesli koca küpeli zenci masklar, Pembo ve Tipitip maceraları, kiraz ve erik ağaçları, karadut dondurması, denize uçan Laura Inglas şapkaları falan vardı sonra. Çiçeklerden de söz edilebilirdi. İhtimaller o zaman da güzeldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder