Beyin enteresan bir şey, şey yani… Sadece organ demek garip geliyor, öyle kendi başına organik, karmaşık bir yapı beyin dediğin. Tamam, bütün organlar öyle de… Sinirler, damarlar, hücreler falan, işte duygular var sonra. Çoğumuz, duyguların beyinle ilişkilendirilmesine içerliyoruz. Ah benim romantikbakışlı arkadaşım, beyin sev emrini vermeden sevmek imkânsız. Kalp dediğin kan pompalamaya yarayan bir organ nihayetinde. Öyle fazla abartmamak lazım.
Ama beynin işlevlerini bazen abartabiliriz, yani o damarlardan birinde sebebi belli olmayan bir tıkanıklık olmuşsa mesela o zaman beynin işlevlerini abartabiliriz. Hastalıklar bazen garip haklar verir bize.
Neyse o tıkanıklık yüzünden günlerce geçmeyen baş ağrılarıyla muhatap olursun. Sonra ışığa tahammül edemezsin, kimi zaman sol kolun uyuşur, bazen sol bacağının üzerine basamazsın. MR, beyin anjiyosu falan bunların hepsinin sadece adları korkutucu. Elbette MR bazen nefes kesici olabilir, tam manasıyla nefes kesici. Doktorlar, tahliller, acıyan bakışlar, ilaçlar…
Geçeceğini bilirsin, geçer yani. Tüm bu ilaçlar, tahliller falan hepsi geçmesi için değil mi zaten? Yine de bazen korkarsın. Korkulur elbette, bir tedirginlik, can sıkıntısı hali.
Ailen, sevdiğin insanlar, kardeşin yanındadır. Varlıkları ilaçlardan daha iyi gelir zaten, üstüne bir de durumla dalga geçebilecek hale gelmişsen…
Sonra biri daha vardır, aslında yoktur. Varla yok arasında ince bir çizgi vardır bazen. Bilirsiniz, siz de yaşamışsınızdır. Onun sesini duymak iyi gelecektir size, öyle zannedersiniz. Ah siz de sevince zihnin bütün oyunlarına yenilenlerden misiniz?
Hastalıklar bazen görmekten itinayla kaçtığınız gerçekleri yüzünüze şırank sesiyle bir tokat gibi çarpar. Her zaman doğru insanı sevemezsiniz, her ilişkide doğru insan olamazsınız. Hadi itiraf edelim, ortada bir ilişki falan da yoktur zaten.
Aşkın can yakması gerektiğini kimden öğrendik biz? İlişkilerin hırpalayıcı olabileceğini falan… Aşk can yakıcı bir şey değil, olmamalı. Yani sevdiğinize inandığınız kişi, sizin canınızı yakıyorsa, canınızı yaktığını fark etmiyorsa, üzüldüğünüzü, kırıldığınızı, alındığınızı uzun uzun anlatmak zorunda kalıyorsanız ona yaşadığınız şey aşk falan değil. Bana göre değil. Herkes kendi cehenneminde zebani neticede.
Peki ben bu yaşam koçu halleriyle neden ahkâm kesmekteyim? Bitti, çok zaman önce geçip gitmiş yani. Fark ettim. İdrak kabiliyetimin bu kadar kötü olması ne yazık ki tıkalı beyin damarı yüzünden değil. Doğuştan böyleyim.
Hayatla ilgili büyük cümleler kuranlardan, başta kendim olmak üzere acayip sıkıldım. Balkona çıkıp biraz etrafı seyredeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder