11 Kasım 2015 Çarşamba

Kendi ellerimle kazdığım siperde uykuya yenik düşmemeye çalışıyordum. Bilenler bilir uyursan ölürsün. Sabah olmak üzereydi. Burada savaş vardı, 2530 gündür süren bir iç savaş. Mataramda biraz cin biraz kahve… Bir yudum içtim. Kenarı oyalı beyaz mendilimi çıkardım, incelikler en çok savaşta lâzım, karşı siperlere doğru salladım. Çıktım siperden, arkama bakmadan yürümeye başladım.

Beynimin oksipital lobunu (“Kafamın tam yanından geçti lan” dediğim mermi alıp götürdü) , sol kolumu ve böbreğimin bir tanesini kaybettiğim için aldığım madalyaları, parkamı, içinde biraz cin biraz kahve olan mataramı, yarısı yenmiş peksimetimi ve sararmış bir fotoğrafı kendi ellerimle kazdığım siperde bıraktım. Arkama bakmadan yürüdüm.


Ayakların bir hafızası vardı sonuçta, kalbin bir hafızası. 2530 gün sonra beni hiç sevmediğini, beni sevmeyi beceremediğini, beni sevmeyi muhtemelen hiç istemediğini fark ettim. İç savaşmış, yenile yenile kazanmayı öğrenen ordularmış, vapurlarmış, içli şarkılarmış, inandığın her şeyin yerle bir olmasını görmekmiş, gereğinden güçlü cümleler kurmakmış falanmış filanmış. Arkama bakmadan yürüdüm. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder