Kendi ellerimle kazdığım siperde uykuya yenik düşmemeye
çalışıyordum. Bilenler bilir uyursan ölürsün. Sabah olmak üzereydi. Burada
savaş vardı, 2530 gündür süren bir iç savaş. Mataramda biraz cin biraz kahve…
Bir yudum içtim. Kenarı oyalı beyaz mendilimi çıkardım, incelikler en çok
savaşta lâzım, karşı siperlere doğru salladım. Çıktım siperden, arkama bakmadan
yürümeye başladım.
Beynimin oksipital lobunu (“Kafamın tam yanından geçti lan”
dediğim mermi alıp götürdü) , sol kolumu ve böbreğimin bir tanesini
kaybettiğim için aldığım madalyaları, parkamı, içinde biraz cin biraz kahve
olan mataramı, yarısı yenmiş peksimetimi ve sararmış bir fotoğrafı kendi
ellerimle kazdığım siperde bıraktım. Arkama bakmadan yürüdüm.
Ayakların bir hafızası vardı sonuçta, kalbin bir hafızası.
2530 gün sonra beni hiç sevmediğini, beni sevmeyi beceremediğini, beni sevmeyi
muhtemelen hiç istemediğini fark ettim. İç savaşmış, yenile yenile kazanmayı
öğrenen ordularmış, vapurlarmış, içli şarkılarmış, inandığın her şeyin yerle
bir olmasını görmekmiş, gereğinden güçlü cümleler kurmakmış falanmış filanmış.
Arkama bakmadan yürüdüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder