6 Kasım 2013 Çarşamba

Can erik bakışlım, masamın arkasında alışkın olduğumdan başka bir hayat akıp gidiyor. Bir iki gün sonra yağmurlar başlayacak, sonrası biraz ayaz biraz toprak kokusu.

Birlikte gittiğimiz deniz kıyısındaki o çay bahçesine hâlâ gidiyor musun? Bizim hiç fotoğrafımız yok seninle, bunca seneye rağmen aynı karede hiç gülümsememişiz ne garip.

Basit bir hayatımız olsaydı seninle, gizli bir bahçe. Kareli masa örtüleri, fesleğenler, unutmabeni çiçekleri, ortancalar, salkım söğütler, kitaplarımız, orada burada kahve fincanları, her daim taze ve demli çay... Kalabalık sofralar, havada uçuşan kahkahalar, duvarda fotoğraflarımız...

Sesini duyunca mutlu oluyorum ben, içim aydınlanıyor. Varlığını hatırlamak bile yetiyor bazen.

Bu yaz belki istediğimiz kadar mutlu olmadık; ama mutsuz da olmadık. Bu da yetiyor huzurlu olmaya. Seni özledim, senin olduğun zamanları özledim.

Ne dersin yol arkadaşım, yeni bir hikâye yazmanın zamanı gelmedi mi?

Seni sevdiğimi unutma ve dikkat et lodosa. Kalın kazaklar giy, limonlu çay içmeyi ihmal etme. Otobüs yolculuğu keyiflidir, şunun şurasında İstanbul Ankara arası kaç kilometre ki?